Çağdaş Sözlük

Fakir ~ فقير

Kamus-ul'Alam - Fakir ~ فقير maddesi. Sayfa: 217 - Sira: 8

Kamusul Alam, Şemseddin Sami; Kamusul Alamde Fakir maddesi. osmanlıcada Fakir ne demek, Fakir anlamı manası, Fakir osmanlıca nasıl yazılır. Osmanlıca sözlükte Fakir hakkında bilgi. Arapça Fakir ne demek. Arapça osmanlıca sözlük. Farsçada Fakir anlamı

Kamusul Alamde - فقير Fakir maddesi. Şemseddin Sami, Kamusul Alam Ansiklopedisi

Fakir ~ فقير güncel sözlüklerde anlamı:

FAKiR ::: Biçâre, muhtaç, yoksul. İslâm dini, ev kirası, yiyecek, içecek, giyecek, ilaç, yakacak gibi zorunlu ihtiyaçları karşılandıktan so a yılda 96 gram altın alabilecek kadar geliri olmayanları fakir sayar. Fakirlerden vergi alınmaz, İslâm devleti zorunlu ihtiyaçlarını karşılamada, tedavi, tahsil (öğrenim), yolculuk gibi durumlarda fakirlere yardım eder. Çağımızda insanların çoğunun yoksun olduğu sosyal güvenliğe kavuşturur. Bu sebeple de fakir-zengin arasında düşmanlık, zıddiyet, gerginlik, çatışma olmaz. Toplumda denge, huzur, mutluluk, sükun ve sosyal adalet sağlanır. (İnsanlardan istiğna ederek kendini ibadet ve tâata, Kur'an ve iman ve İslâmiyet hizmetine vakfeden zâtlara da mânen zengin mânasına fakir denildiği de görülmüştür.)

fakir ::: (a. s. fakr'den. c. : fukara') : 1) zengin olmıyan, yoksul, parasız, züğürt. 2) dilenci, (bkz. : sâil). 3) zavallı, bîçare, âciz. 4) alçak gönüllülük göstererek "ben" mânâsına gelir. 5) Hindistan'da, kendi kendilerine türlü eziyetler yapmıya alışmış olan dervişler.

fakir-î tnu'temil ::: huk. kazanıp yaşıyabilmeye kudreti olan yoksul kimse.

fakîr ::: muhtaç, yoksul.

FAKiR ::: Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:

...Artık ondan (kesilen kurbandan) hem kendiniz yiyin, hem de yoksula, fakîre yedirin. (Hac sûresi: 28)

Üç şeyi yapan müslümanın îmânı kâmildir: Âilesine hizmet etmek, fakirler arasında oturmak ve hizmetçisi ile birlikte yemek yemek. (Hadîs-i şerîf-Mektûbât-ı Ma'sûmiyye)

Eshâbım için fakirlik seâdettir. Âhir zamandaki ümmetim için zenginlik seâdettir. (Hadîs-i şerîf-Râmûz-ül-Ehâdîs)

Fakir olduğu için bir kimseyi aşağı, zengin olduğu için bir kimseyi yüksek tutan mel'ûndur. (İbn-i Abbâs)

Bu ümmetin fakirlerinin, zenginlerinden yarım gün önce Cennet'e girecekleri bildirildi. Bu yarım gün, beş yüz dünyâ senesidir. Çünkü, Allahü teâlânın bildirdiği bir gün,bin dünyâ senesi kadar zamandır. Böyle olduğu Hac sûresinde açıkça bildirilmiştir. Cennet'e erken girecekleri bildirilen fakirler, İslâmiyet'e uyan, sabreden fakirlerdir. İslâmiyet'e uymak demek, İslâmiyet'in emirlerini yerine getirmek, yasaklarından sakınmaktır. (İmâm-ı Rabbânî)

Fakir, nafakası olmayınca sabr ve kanâat eder. Allahü teâlânın kendisi hakkındaki muâmelesinden râzı olur. Allahü teâlâ emrettiği için rızık kazanmaya çalışır. Çalışırken, ibâdetlerini terk etmez, haram işlemez. Kazanırken de, harcarken de dînin emirlerine uyar. Böyle kimseye zenginlik de fakirlik de faydalı olur. (Hâdimî)

2. Tasavvufta fakir: Derviş. Her zaman her işte yalnız Allahü teâlâya muhtaç olduğunu bilen, bütün ihtiyaçlarını hep Allahü teâlâya arz eden.

Fakirlik, nefsin isteklerini yaptırmaz. Onu dinlemez, burnunu kırar. (İmâm-ı Rabbânî)

FAKiR ::: Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:

...Artık ondan (kesilen kurbandan) hem kendiniz yiyin, hem de yoksula, fakîre yedirin. (Hac sûresi: 28)

Üç şeyi yapan müslümanın îmânı kâmildir: Âilesine hizmet etmek, fakirler arasında oturmak ve hizmetçisi ile birlikte yemek yemek. (Hadîs-i şerîf-Mektûbât-ı Ma'sûmiyye)

Eshâbım için fakirlik seâdettir. Âhir zamandaki ümmetim için zenginlik seâdettir. (Hadîs-i şerîf-Râmûz-ül-Ehâdîs)

Fakir olduğu için bir kimseyi aşağı, zengin olduğu için bir kimseyi yüksek tutan mel'ûndur. (İbn-i Abbâs)

Bu ümmetin fakirlerinin, zenginlerinden yarım gün önce Cennet'e girecekleri bildirildi. Bu yarım gün, beş yüz dünyâ senesidir. Çünkü, Allahü teâlânın bildirdiği bir gün,bin dünyâ senesi kadar zamandır. Böyle olduğu Hac sûresinde açıkça bildirilmiştir. Cennet'e erken girecekleri bildirilen fakirler, İslâmiyet'e uyan, sabreden fakirlerdir. İslâmiyet'e uymak demek, İslâmiyet'in emirlerini yerine getirmek, yasaklarından sakınmaktır. (İmâm-ı Rabbânî)

Fakir, nafakası olmayınca sabr ve kanâat eder. Allahü teâlânın kendisi hakkındaki muâmelesinden râzı olur. Allahü teâlâ emrettiği için rızık kazanmaya çalışır. Çalışırken, ibâdetlerini terk etmez, haram işlemez. Kazanırken de, harcarken de dînin emirlerine uyar. Böyle kimseye zenginlik de fakirlik de faydalı olur. (Hâdimî)

2. Tasavvufta fakir: Derviş. Her zaman her işte yalnız Allahü teâlâya muhtaç olduğunu bilen, bütün ihtiyaçlarını hep Allahü teâlâya arz eden.

Fakirlik, nefsin isteklerini yaptırmaz. Onu dinlemez, burnunu kırar. (İmâm-ı Rabbânî)

Fakir :::


  1. Geçimini güçlükle sağlayan, yoksul, fukara, zengin karşıtı
    Örnek: En fakir köyler taştandır ve üstü kiremittir. F. R. Atay

  2. Olması gerekenden az
    Örnek: Seni fakir, soluk bir dekor içinde görmek istemem. M. Yesarî

  3. Zavallı, kimsesiz
    Örnek: Hey gidi kahpe felek, gençliklerine doymadan gitti fakirler. H. Taner

  4. Kişinin alçak gönüllülük göstermek için kendisine verdiği san
    Örnek: Fakir dün ziyaretinize geldimse de bulamadım. Şemseddin Sami

  5. Hindistan'da yokluğa, eziyete kendini alıştırmış derviş.

  6. 1. Yoksu2. Zavallı, garip. 3. Derviş.

fakir ::: muhtaç

fakîr ::: yoksul , bendeniz

fakîr ::: ‬yoksul

fakîr ::: bendeniz

fakîr ::: dilenci

fakîr ::: derviş

fakir ::: (a. s. fakr'den. c. : fukara') 1) zengin olmıyan, yoksul, parasız, züğürt. 2) dilenci, (bkz. : sâil). 3) zavallı, bîçare, âciz. 4) alçak gönüllülük göstererek

fakir ::: fukara, kembağal, kimsesiz, yoksul, zavallı

FAKİR :::

Biçâre, muhtaç, yoksul. İslâm dini, ev kirası, yiyecek, içecek, giyecek, ilaç, yakacak gibi zorunlu ihtiyaçları karşılandıktan sonra yılda 96 gram altın alabilecek kadar geliri olmayanları fakir sayar. Fakirlerden vergi alınmaz, İslâm devleti zorunlu ihtiyaçlarını karşılamada, tedavi, tahsil (öğrenim), yolculuk gibi durumlarda fakirlere yardım eder. Çağımızda insanların çoğunun yoksun olduğu sosyal güvenliğe kavuşturur. Bu sebeple de fakir-zengin arasında düşmanlık, zıddiyet, gerginlik, çatışma olmaz. Topl